28 Şubat 2009 Cumartesi

Hayko Cepkin - Ölüyorum


Video bir şarkı için çok önemli. Bazen mp3'te dinlediğim bir şarkının videosunu görünce soğuyorum. Bazen de çok dikkatimi çekmeyen şarkılar kliple büyüyor gözümde. Hayko tip olarak zaten ilgi çekici. Ama şekil ş'e'mal önemli değil benim için. Müziğe bakmak lazım. Adamın kendine has bir tarzı var orası kesin. Daha detaylı bir araştırma yapmak için internet sitesine girdiğimde bile farkını gösteriyor. Yeni kurulmuş sanırım hala bazı yerler yapım aşamasında gözüküyor.

Mikrofona böğüren adamları sevmem ben açıkçası. Ama geçen Cem Karaca'nın ölüm yıldönümünde Moğollarla söylediği şarkı çok hoşuma gitmişti. Yine de bu adamın slowlarını daha çok seviyorum. "Melekler"den sonra şimdi "Ölüyorum". Başta da söylediğim gibi videosu şarkıyla örtüşen bir klip. Murtaza'dan sonra daha da bir dikkatimi çekmeye başladı.

İşte karşınızda; Hayko Cepkin - Ölüyorum

Murtaza


Perşembe akşamı maçı izleyemeyeceğimiz belliydi. Bu yüzden o saatleri başka bir faaliyetle doldurmak lazımdı. Bizde okulla tiyatroya gittik.

Orhan Kemal'in Murtaza'sı...

Kitabı okuyan bilir dürüstlük abidesi bekçi Murtaza'nın hikayesini. Şan, şeref, görev sevgisi herşeyden önce gelir. O kadar ki, evladıyla görevi arasında kalır, o yine görevi seçer.

Ve salonun yarısı gözyaşlarını tutamaz o sıralar...

Bekçi adıyla sinemaya da uyarlanmış Murtaza. Başrolünde Müjdat Gezen oynamış. Şimdi izlense yine anlamlı olur. Böylesine ustalar yazınca zaman önemli olmuyor işte. Zaman ne olursa olsun, eskimiyor bazı kurgular, hikayeler. Özellikle bir blog yazarı olarak bir yazdığımız birdahaki haftaya önemsiz oluyor. Gazete kağıdı gibi sayfalarımız. Öyle olması gerekiyor zaten.

Bazı yazarlar vardır, sürekli güncelleme yaparak hatırlanırlar. Bazıları vardır tek bir metinle asırlar boyu akılda kalırlar. Her iki yolda da ilerliyoruz.

Birinde başarılı olsam...

20 Şubat 2009 Cuma

Dönüşüm - Franz Kafka


Yine okulun verdiği ödevlerden. Derin anlamları var. Yüzeysel bakmamak lazım böyle yazarların yazdıklarına. Adıyla çok fazla örtüşen bir kitap. Kendisini ailesine adamış ve bu sebeple toplumun, iş yeri sahibinin, ailesinin kölesi olmuş kahramanımız, bir sabah böceğe dönüşerek kendisinden beklentileri olanları hayal kırıklığına uğratır. Artık işlevsizdir ve aynı kandan gelme olsa bile vazgeçilebilir.

İnsanoğlunun çıkarcılığını işleyen kısa bir roman Kafka'nınki. Kısa ama okuması da zor. İnsanın kendisini zorlaması gerekiyor okuduğunu sindirmesi için. Düşünmeye, sorular üretip cevaplar bulmaya gereksinimi var nitelikli insanın. Kafka bu yoldaki rehberlerden sadece biri...

17 Şubat 2009 Salı

Umut - Hayat Akan Bir Sudur - Ayşe Kulin


Çoğu kitabevinin çok satılanlar listesinde üst sıralarda olan bir kitap. Okul tarih dersi için ödev verdi. Pek adetim olmamasına rağmen bir inat meselesi yüzünden aldım okudum. İyiki de okumuşum. Yine bilgi olarak insana pek katkı sağlamayacak bir eser ancak cumhuriyet dönemi sosyal yapısı çok güzel yansıtılmış.

Osmanlı'nın son dönemleri ve yeni filizlenen yeni Türk Cumhuriyeti'nin iç yapısı, insanların devrimler hakkındaki görüşleri ve aile içi yaşananlar anatemayı oluşturuyor. Aşk, gelenek - görenekler ve zamanın farkettirmeden geçişinin İnkılap Tarihi çerçevesinde anlatıldığı "Umut" bu konularla ilgilenenleri 16 TL'lik fiyatıyla kitapçılarda bekliyor.

16 Şubat 2009 Pazartesi

Sevgililer Günü Katliamı (My Bloody Valentine)


Filme 14 şubatta gittim. Eski filmin yeniden çekilmiş ve 3D olarak yayınlanmış. Konusu ise komaya giren bir madencinin tekrar hayata dönmesi ve seri katil olması. Komadan çıktıktan sonra ise çalıştığı madene gidiyor ve orda yaşıyor ama gençlerin bu madende parti yapmasına sinirlenir ve tüm gençleri öldürür. 4 genç hayatını kurtarır ama 1 kişiyi geride bırakırlar. Geride kalan Tom ölmekten kıl payı kurtarılır. Harry ise şerif tarafından öldürülür. Ancak asıl hikaye bundan sonra başlar. Görüntüler çok iyi. 3D olması ise daha çok korkutuyor. Çok fazla kan ve ölüm var. Korku filmi işte. Tavsiye ederim!

15 Şubat 2009 Pazar

Kartalkaya - Dorukkaya


Benim gibi ailecek kayak seven ve bu uğurda Alpler'e bile gitmiş biri için aslında Kartalkaya biraz küçük geldi dogrusu. Buna rağmen kayak zevkini aldım. Uludağ'a göre çok pahalı, 5 katı nerdeyse. 2 tane otel var ve birbiriyle akrabalar. Çok pahalı olmasının nedeni bu aslında. Tekel. Ayrıca pistleri kiralayan oteller çok fazla para kazanıyorlar. Pist içinde tel bir kafe var. Kalamış Chocolate'ın bir şubesi. İki tane tepe var. Kartalkaya ve Dorukkaya. Pistler ve doğası çok güzel. Pistlerin kullanımı çok kolay. Tekel olmasının tek güzel yanı bu belkide. Bir kere piste girdiğiniz zaman tüm pistler ücretsiz. Her yere gidebiliyorsunuz ve gezmek daha da kolaylaşıyor. En uzun pisti 2 km civarında ama uzun süre kaymak isterseniz tüm pistleri dolaşarak çok daha uzun sürüyor. Çok zor pistleri var. Olimpiyat pisti mesela. Kayak yapmak için güzel bir yer. Herkese tavsiye ederim.

14 Şubat 2009 Cumartesi

Coldplay - Viva La Vida

Başarılı grup veya sanatçıları başarılı yapan şarkılar vardır. Bu şarkılar öyledir ki, o müzik tarzıyla ilgilenmeseniz bile bilirsiniz. Coldplay'in Clocks ve Hardest Part parçaları da benim için öyledir. Özellikle Hardest Part'ın klibi. Üzerinde 3 şerit bantla jimnastik yapan teyze hala gözümün önünde. Klibi televizyonda izleyince şarkının önüne geçerdi. Alternatif rock'tan uzak durmama neden olan şeylerdi bu tip klip vb. şeyler.

Şimdi ki şeçimim Coldplay'in son albümüne adını veren parça; Viva La Vida. grubun karakteristik özelliklerini taşıyor bu şarkı. Slow olmasına rağmen hareketli. Çin'den dönerken uçakta rahatlamak için dinlediklerim arasında...

Coldplay - Viva La Vida

Komik Misiniz?

Hani bir fırça darbesiyle temizlenen tuvaletler banyolar gördük ama 3 saniyede bakteri taraması yapabilen aletler de çıkmış. Bakırköy İDO iskelesinde beleşe yapıyorlarmış.

Colgate kullanırsanız 12 saatte ağzınızda en ufak mikroorganizma kalmıyormuş. İyice salak zannediyorlar bu milleti. Haksız da sayılmazlar gerçi...

13 Şubat 2009 Cuma

Kısa Ara

Yarıyıl tatilinde her gün birkaç bir şey yazacak imkanım olmuştu. Ancak okulların açılmasıyla yine ara vermek zorunda kaldık. Corona'ysa teknik sorunlarla uğraşıyor. Uğraşmasa yazar mıydı? Meçhul. Neyse efendim bu açığı yine hafta sonu kapatmaya çalışacağım.

Malzeme çok nasılsa...

3 Şubat 2009 Salı

Dik Dur Oğlum!!!


Bizim gibi bloggerların ileride en büyük sıkıntısı olacak kamburluk. Ntvmsnbc omurgayı dik tutmanın yollarını yazmış.

Uygulaması size kalıyor...

2 Şubat 2009 Pazartesi

Phelps


Çin'de 8 altın madalyayı 7 dünya rekoruyla kazanmıştı Michael Phelps. O zamanlar heybetli vücudunu görenler, "Bu adam ne yiyor da böyle olmuş yav?" diye soruyordu hayretle. Bugün bu haberi ilk kez Star Haber'de gördüm. Phelps marihuana kullanırken resimleri çekilmiş. Haber çekilirken alt yazı şöyle veriliyor. "Meğer uçarak yüzüyormuş!"

Sanki adam turnuva sırasında içiyordu. Olimpiyat sonrası arkadaşlarıyla beraber katıldığı bir partide ipin ucunu kaçırmış denebilir. Siyah basketbolcuların yarısından fazlası ot içiyor. Tabiki mazur görülecek bir davranış değil. Ancak adamın kazandığı başarıları da gölgelememeli.

Zaten doping maddesi kabul edilmiyormuş. Yasaklı madde olduğundan küçük bir ceza alır kurtulur kanımca. Öyle haberlerde söylendiği gibi bir dahaki olimpiyatlara kadar yasaklanacağı fazlaca abartılmış tahminler.

Kendisi de hatasının farkında, bir daha yapmıcakmış annesi...

1 Şubat 2009 Pazar

Söyle Roger Söyle! Söyle Ne Oldu?


İlk iki oyunda birbirlerinin servislerini kırdılar. Daha buradan belliydi oyunun son sete kadar uzayacağı. Nadal için büyük zorluktu ikinci bir 5 saatlik maç oynamak. Ama üstesinden geldi. Ben bu satırları yazarken son set henüz devam ediyor ancak Nadal'ın kazanacağı o kadar belli ki...

Yarı finaldeki o unutlmayacak maçtan sonra Federer'den bir gün daha az dinlendi Nadal. Aralarda masaj yaptırarak bu yorgunluğu atmaya çalıştı. Bazı oyunları enerji harcamamak adına rakibine hediye etti.

Uzun ralliler, mükemmel oyunlar izletti yine bize bu ikili. Maç boyu başabaş bir oyun sergilediler. Ancak şu an Federer'in mental açıdan dağıldığı gözleniyor.

Neden Federer yerine Nadal'ı desteklediğime gelirsek öncelikle Nadal galip geldiğinde zırıl zırıl ağlamıyor. Ayrıca kendisi bir Katalan. Hatta 2 amcasından biri koçluğunu yaparken diğer amcası eski bir Barcelona oyuncusuymuş.

Maç da Federer'in yaptığı basit hatayla son buldu. 2008'de olduğu gibi 2009'un ilk maçında da sonuç değişmedi.

Kazanan Rafael Nadal!

Fenomen


Ezeli rekabetin diğer yakasının kralı. Sevmeyip saygı duyduğum oyuncuların başında gelir Raul. O olmasa tadı çıkmazdı aramızdaki maçların. Bugün Marca'da da aynı sıfatla çıktı. Biz yer vermesek derbi ruhuna ters düşer. Di Stefano'nun 307 gollük rekoruna ulaştı R7. Çocuklarımıza anlatacağımız türden bir rakip...

Avustralya Açık

Federer mi? Nadal mı? Az sonra...