29 Temmuz 2009 Çarşamba

Bora Uzer - B1

Bu sefer tek şarkı yerine bir albüme yönledirmek istiyorum sizi. Aslında yeni bir albüm değil. Şubat ayında çıktı B1, Doublemoon etiketiyle. Ben ilk kez Avrupa Yakası'ndaki ufak bir performansıyla karşılaşmıştım Bora Uzer'le. Değişik tarzı ve hareketleri ilk anda göze çarpıyor zaten.

Albümün çıkış parçası "Aramızda 1 Gerginlik Mi Var?" Nispeten yeni çıkan videoysa "Dudaktan Dudağa".

Tanımak için hakkında biraz araştırma yapayım dedim, Avrupa'yla sıkı bir bağlantı içinde. Londra'da bir stüdyosu varmış. Çokça ünlü ismin ön grubu olarak sahneye ve turnelere çıkmış. Ama merak etmeyin, İngilizce şarkılarında İngiliz aksanı yok.

Bora Uzer - Aramızda 1 Gerginlik Mi Var?

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Çıkacaklar

Biraz daha müzik dünyasından gidelim. Zira piyasa hayli hareketli bu günlerde.

Jay-Z, Blueprint serisine devam ediyor. Yeni albümünün adı The Blueprint 3. Yapımcılığını Timbaland yaptı. Kanye West ve Rihanna'yla düet şarkılar olduğu açıklanmış. Basına söylenmemiş ama en az bir tane illa Beyoncé'yle vardır. 11 Eylül'de piyasaya çıkacak albüm, Jay-Z Def Jam şirketinden ayrıldığı için yeni kayıt şirketi Live Nation etiketiyle çıkacak.

Acun'la çifte telli oynayan "bizim oğlan" 50 Cent'te Jay-Z'yle aynı gün çıkaracak albümünü. 2007'de çıkması kararlaştırılan, sonra Curtis albümünün yayınlanmasıyla çıkışı ertelenen Before I Self Destruct, 11 Eylül'de piyasaya çıkacak deniyor. 2007'den beri en az 10 kere ertelendi herhalde bu CD'nin çıkış tarihi. Son karar bu şimdilik.

Press Play'den beri suskun duran P.Diddy, TV programlarından vazgeçip müziğe dönmüş ama kendine güvenmiyor belli ki. Last Train To Paris adlı albümünü Eylül'de çıkarmayı planlayan Diddy, Jay-Z ve 50 Cent'le kapışmamak adına albüm tarihini ertelediğini açıklamış. Biggie Smalls öldüğünde tavan yapıp sonra düşüşe geçti Diddy. Yapımcı olarak daha başarılı artık. Yine de dinlemeden bir şey dememek lazım tabii.

Jay-Z'nin keşfettiği Rihanna'nınsa albümü 2009 sonunda çıkacak. Rihanna'ya Jay-Z, Kanye West, Pharrell Williams ve , 'Bleeding Love' ve 'Battlefield' gibi şarkıların söz yazarı OneRepublic üyesi Ryan Tedder eşlik edecekmiş. Chris Brown'da yayınladığı bir videoyla özür dilemiş efendim.

Ben sevmem ama dinleyeni vardır, Tokio Hotel'in 2 Ekim'de çıkaracağı albümün ismi Humanoid olarak belirlenmiş. İnsansı tarzı bişi yani. Elemanların dördü de ayrı telden çalıyor zaten. Albümün adını güzel bulmuşlar.
Son olarak yine son dönemde patlayan bir isim var; Bedük. Klipte kolbastı oynatmasa belki duyamayacaktık onu. Ama uluslararası alanda başarı yakalayabilcek türde müzik yapıyor. Üstelik söz, müzik, yapımcılık vs. her şeyi kendisine ait. Serhat Bedük adıyla çıkardığı ilk albümde yapımcılarla çalışan Bedük, yaptıkları işi beğenmeyince, daha doğrusu uyuşamayınca, evinin üst katını alıp bir stüdyo kurmuş. Even Better ve Dance Revolution albümleri de bu stüdyodan çıkmış. Çok sayıda hit olacak parça var içinde. Amerikalı olsa, iddia ediyorum, tüm dünya bu şarkılarla dans ediyor olurdu sahillerde.

Neyse fazla uzatmayalım, Bedük Cornetto reklamında çalan Gel Aşka şarkısının orjinalini ve 3 yeni versiyonunu içeren bir maxisingle yapmış ve sahil kentlerini içeren bir konser turuna başlayacakmış. En son Erdek'te çıkmıştı. Sizin oralara gelirse bir gidin dinleyin derim. Pişman olmayacaksınız.

26 Temmuz 2009 Pazar

Yeni Albüm: Imperial Blaze

Reggea ve dancehall müziğinin en iyi isimlerinden Sean Paul'ün albümü 18 Ağustos'ta çıkıyor. Dutty Rock albümüyle sesini duyurmuştu tüm dünyaya. Get Busy, Baby Boy gibi şarkıları şimdi çalsa yine insanları oynatmaya yeter. 4. albümü The Trinity 2005 yılında çıkarıp Dutty Rock kadar çok sevilmişti. İlk başarısının üstüne koymuştu Sean Paul.

Müzikte en korktuğum şey şu yeni albüm meselesi. Acaba eskisi kadar veya ondan güzel olacak mı? Sanatçı çizgisini koruduğu ve kendisini geliştirdiği sürece böyle bir sorun yaşamaz gibi geliyor ama bilemeyiz tabii.

Sean Paul genelde yaz başında çıkardığı albümlerle tüm yaz sahilleri sallardı. Bu sefer ağustos ayında çıkacak yenisi. 2 şarkı çıktı albümden önce. Press It Up ve So Fine. Bu şarkılara bakarak gelecek albüm hakkında beklentilerim daha da arttı.

Jamaikalıların İngilizce konuşması yeter zaten...

Love ya my breda!

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Rahatsız Adamım Ben

Bu blogda hem siyasal hem sportif konularda mümkün olduğunca her yöne saygılı olmaya çalışıyorum. Galatasaray ve Barcelona beğenimiz malum. Ama Fenerbahçe'nin Beşiktaş'ın veya Real Madrid'in yaptığı olumlu hareketlere burun kıvırımadım. Alex'i, Casillas'ı, Raul'u öven yazılarımı da hatırlıyorum. Ancak gün geliyor insan zıvanadan çıkıyor işte.

Konu futbol değil, sosyal bir konu ama siyasetle direkt ilgili. Bakırköy'e bağlı Yeşilköy semtinde yaşıyorum. Eskiden şehir dışı kabul edilirdi ancak şehrin gelişmesiyle maalesef şehir içine dahil oldu bu gözlerden uzak semtimiz. Bugün, yakınlarda bulunan Florya Atatürk Orman'ı içerisinden tren istasyonuna gidiyordum. Ormanda piknik yapmak vs. yasak. Ancak belediye ağaçların daha seyrek olduğu yerlere masalar koymuş, halka açık bir yer haline getirmiş. Semaverleri kapıp gelen ağaçların altında çayını yudumlayabilsin diye.

Buradan sıklıkla geçiyorum. Orman yolu kestirme yoldur çünkü. Ne zamanda geçsem onlarca insan arasından başı açık görmek nasip olmadı. Çarşaflı sayısında da hayli artış var. Öncelikle şunu belirteyim; Türbanlı hatta çarşaflılarla ilgili bir sıkıntım yok. Devletin yasalarının elverdiği alanda her insan açık veya kapalı istediğini giyebilir. Zaten sorun bu değil.

Bundan 10 sene önce Florya'da kapalı insanlar seyrek görünürdü. Birden insanların dindarlığı mı depreşti? Kısmen cevabı en doğrusu olacak. Çünkü dediğim gibi daha önce şehrin dışı kabul edilen ve nüfusu az olan bu zengin mahallelerine son 10 yılda çokça yeni evsahibi taşındı. Jeep'ler içerisinde türbanlı hanımlar aşina bir görüntü oldu. Bu kadar lüks yaşam dinle bağdaşır mı, orasını bilemiyorum.

Ama çeşit çeşit kapalı insan modeli var. Bazıları tamamen dinlerinin gereği olarak yapıyor bunu. Niyetleri bu olanları cani gönülden destekliyorum. Baş örtüsünü suistimal edenler yüzünden de bir kısım halk tarafından hor görülüyorlar. Durumdan en çok zarar gören onlar.Ama bir de alttaki fotoğraftaki gibiler var, orası karışık.

Geçtiğimiz yıllarda yukarıdaki fotoğraf gibi örnekler basına yansımıştı. Köşe yazarları arasında hayli popüler bir konuşma konusu olmuştu. Ben şaşırmıştım açıkçası. Sadece ben mi görüyorum dizlerinin üstünde etek giymiş, göbeği açık gezen türbanlılar? Bu sadece bir fotoğraf. Bir gün yolum düşse de tekrar Gülhane Parkı'na gitsem. Biraz yukarılara çıktığınızda bundan kat kat güzel pozlar çekebilirsiniz. 1 kareye bunun gibi 5 çift sığdırabilirsiniz. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu diye geçiriyorum içimden.

İsteyen istediğini giysin ama herkesin gözünün önünde de yaptıkları çelişmesin. O zaman başka şeyler düşünüyor insan çünkü. Karısı başını kapadıktan sonra altına araba çeken az insan yok ülkemizde. Bu gelişmeler, gördüğümüz İranvari görüntüler beni çok rahatsız ediyor.

Davalara yapılan müdahaleler, tüm muhalif seslerin bir bir susturulması, medyanın birer birer hükümet yandaşı olması beni çok rahatsız ediyor.

Biz Real Madrid'in futbolculara harcadığı paraları konuşurken, harcanan paraların onlarca katının ülkemizde birilerinin cebine gitmesi beni çok rahatsız ediyor.

Kadrolaşmanın tavan yaptığı şu günlerde, bir de katsayının kaldırılmasıyla İmam Hatip'lilerin mühendis, doktor, avukat, siyasetçi olmasının önünün açılması beni çok rahatsız ediyor.

Çok rahatsızım çok...

Bedava Yaşıyoruz Bedava

"Kampüslü! 50 kontöre Turkcelllilerle 30 gün boyunca konuşabileceğin 2 saat bedava paketini almak için BEDAVA yaz, 2733e gönder."

50 kontör bayıldıktan sonra nasıl bedava konuşuluyor, aklına yatan varsa söylesin...

9 Temmuz 2009 Perşembe

Yaz


Ne zamandır yazı yazmak gelmiyor içimden. Sıcaktan olsa gerek. Yaz mevsimini sevmiyor bu adam, ne yapalım! Niye seveyim ki? Lig bitiyor. Basında her zamankinin 10 katı saçma sapan transfer haberleri çıkıyor. Hava ısınıyor. Çok ısınıyor. Okul yok, yapacak iş yok. Dışarı da çıkamıyorum. İstanbul öyle bir yer ki, su içinde nefes alıyormuş gibi hissediyorsunuz. O kadar çok su buharı var ki, Temmuz günü 2 saat yağmur yağıyor. Yaz yağmuru kısa sürmüyor.

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Duvar - Jean-Paul Sartre


Orhan Pamuk'u, Ayşe Kulin'i, Luke Rhinehart'ı yorumlayabilirim kolaylıkla. Romanları herkesin anlayabileceği düzeyde yazılmıştır. Ama bir filozof okumak, hatta üzerine yorum yapmak benim boyumu aşar. Bu yüzden bilen birinden yardım alayım dedim.

Felsefe hocamdan kitaptaki imgeleri açıklamasını istedim. Her okula bu tip bir hoca lazım aslında. Öğrettiği şeyi yaşayan. Çoğu arkadaşımdan duyduğum kadarıyla hocaları papağan gibi ezberletmekten başka bir şey yapmıyorlarmış. Durum böyle olunca çoğu nefret ediyor felsefe dersinden. Oysa öyle bir deniz ki felsefe, ben öğretmen olsam sürekli bir konuya girer ve muhtemelen ana dersi veremeden süreyi bitirirdim. Sürekli laf lafı açıyor ve konuyu bitirmeden o heyecan dinmiyor.

Kitaba dönersek klasik bir acemi hatası yaptığımı kabul etmek lazım. Duvar, Sartre'ın 2. kitabı. Bu tip yazarların kitaplarını sırayla okumak, onları anlamaya çalışmayı kolaylaştırıyor. O yüzden "Bulantı" adlı kitabı öncelikle okumak daha güzel bir yaklaşım.

Yazar hakkında bir kaç söz etmeden olmaz. Jean-Paul Sartre 20. yüzyılın en göz önündeki filozoflarından biri. Varoluşçu felsefenin de önemli isimlerinden. Kısaca, bireyin özünün Kutsal Kitaplarda belirtildiği gibi önceden değil, sonradan bireyin kendisi tarafından oluşturulduğu düşüncesi savunuluyor.

Sartre'ınsa felsefe dünyasında ayrı bir yeri var. Kendisi düşünce adamı olduğu kadar aynı zamanda bir eylem adamı. 2. Dünya Savaşı sırasında Direniş Hareketine katıldı. Düşündüklerini düşüncede bırakmayan vizyon sahibi bir aydın. 1964'te kendisine verilmek istenen Nobel ödülünü yapıtlarına ve politik konumuna zarar vereceği düşüncesiyle geri çevirmiştir.